Karşılaşma tamamlandığında istatistiklerde Fenerbahçe 17 + Pendikspor 29 olmak üzere toplanda 46 faul yazıyordu.
İlk yarıyı Pendikspor 17 faulle tamamladı.
Yaklaşık 115 dakika oynanan (topun oyunda kalabildiği süre yaklaşık 47 dakika) karşılaşmada her 2,5 dakikada bir maçın durması anlamına geliyordu.
Topun oyunda kaldığı süre hesaba katılırsa faul ortalaması 1 dakikanın bile altına iniyordu.
Oyunun durması bir taraftan maçın akışkanlığını, devamlılığını etkilerken, diğer yandan da her faul sonrası sertliğin dozunun bir kademe yukarı çıkması, oyuncular arasında gerilimin artması futbol oynamayı etkileyen bir sonuç yarattı.
Örneğin ikinci yarı Welinton’un gördüğü ilk sarı kartın futbolla uzaktan yakından ilgisi yoktu. Hızlı hücumla rakip kaleye gitmeye çalışan topsuz durumdaki Ferdi’ye gitti omuz attı.
Benzer faulün aynısını Halil’in de yapması bir rastlantı mıydı? Ferdi gibi sakin kalmayı başarabilen bir oyuncuyu bile kontrolden çıkaran sertliklerdi bunlar.
Welinton Süper Lig’e yabancı mı?
Bu sene 7 senesi; 3 sezon Beşiktaş’ta üst seviyede top koşturdu. Şampiyonluk yaşadı!
Şimdi Pendikspor’da oynuyor. Olabilir; her oyuncunun kariyerinde iniş çıkış vardır; peki yaptığı faulü kendine yakıştırıyor mu? Dahası sahada kaldığı süre boyunca futbol yerine onun dışında ne kadar detay varsa hepisini sergilemesi?
Şu maçı Premier Lig seviyesindeki bir hakem grubu yönetseydi, 46 faulün karşılığı 2 kırmızı karttan fazlası da olabilirdi.
Futbol dediğimiz şey böyle bir oyun olmamalıdır.
“Pendikspor Lig’de kalmaya çalışıyor, bu nedenle gücü oranında mücadele sergiliyor” şeklinde bir mazeret belirtilebilir ki maalesef ülkemizde böyle bir gerçeklik var; en düşük kalite ve oyun Süper Lig’in aynı zamanda standardını belirliyor, aşağılara çekiyor ve bu oyun tarzı karşısında bocalayan, standardı daha yüksek olan takımın maçı çözmesi, iyi oynaması, sakin kalması bekleniyor.
Yok böyle bir dünya!
Esas mesele de bu zaten.
Süper Lig’i “süper” yapan şey onun standardı yüksek futbolcular, takımlar ve onların sergiledikleri futbol olmalıdır.
Kalitesizlik, düşük standart “şartlarla, imkansızlıklar ölçüsüyle” açıklanmamalıdır.
Her takım imkanlarının yettiği yerde olmalıdır!
Dünkü karşılaşmanın en bariz görüntüsü ve sonucu buydu.
Bu arada sanılmasın ki Pendikspor’u küçümsüyorum; aksine başta Welinton olmak üzere, Thiam, Umut Nayır, Halil, N’Diaye, Emre Çekici olmak üzere kadrosunda üst seviye takımlarsa forma giymiş oyunculara sahip, potansiyelli bir takım.
Beşiktaş karşısında aldığı net skoru ve futbolu biliyoruz, unutmuyoruz. Bu kadronun çok daha iyi işler yapması beklenirken, böyle bir futbol oynaması (veya oynatmaması) olsa olsa teknik direktör tercihidir diye bir sonuç çıkarıyor ortaya.
Fenerbahçe, Cuma gecesi tamamlanan Konferans Ligi karşılaşmasının üzerine binen yolculuğu ile birlikte bir tam gün dinlenebilme ve hazırlanabilme fırsatı ile Pendikspor karşısına hem sakat oyuncuları hem de rotasyon tercihi ile çıkmak durumunda kalmış görünüyordu.
Perşembe’yi Cumaya bağlayan gecede Fenerbahçe Belçika’da çok sert rakibine karşı güçlü bir mücadele örneği sergiledi. Ancak sertlik seviyesi belki Pendikspor karşılaşmasından da yukarıda olmasına karşın orada oyun futbolun içinde kalabildi.
Oysa dün Fenerbahçe; sertlik, oyunun sayısız durması, çok fazla fauller sonrasında kendi oyununu sahaya yansıtamadı.
Şu tespiti de yapalım. Türkiye’de hiçbir takım yok; ki buna şampiyonluk mücadelesi verenleri de ekleyebiliriz, 90 ve artıları olan bir karşılaşma içinde sürekli aynı mücadeleyi gösterebilme devamlılığında olsun.
Pendikspor ilk yarı sertlik dozu yüksek temaslı oyun ile iyi mücadele etti; ister istemez yoruldu ve maçtan düştü.
İkinci yarı 1-0’ı koruma refleksi ister istemez bununla birlikte düşünülmelidir.
İsmail Kartal, Osayi ve Djiku tercihleriyle takımın hücum gücünden çok direncini arttırdı diyebiliriz.
Mert Hakan dün saha içinde diplomatik bir görevli gibiydi. Belki de geldiği sezondan bu zamana en kritik ve en çok katkı sağladığı karşılaşmayı oynadı diyebiliriz.
Çünkü bizim bildiğimiz Mert Hakan, bu sene de benzerini gördüğümüz gibi rakibe, hakeme ölçüsüzce müdahale ederek hem kendini hem takımı yakardı.
Oysa tam da onun stres seviyesinin yükselmesi gereken ortam hazırken Mert Hakan olgun bir yönetici gibi sakin kaldı.
Hakemle diyaloglarında da istenen etkiyi sağladı. Zaten İrfan Can, Mert Hakan gibi oyuncuların esas ve ana görevi tam da bu işte!
Birkaç kere İbrahim Üzelmez’le de diyaloga girdi. Belki de karşılaşmanın tansiyonunu düşürdü. Bilemiyoruz.
Ancak bildiğimiz ve gördüğümüz attığı mükemmel bir gol var ki biz buna “irrasyonel” diyoruz. Maçı anlatan Ali Okancı’yı bile kendinden geçirdi.
Hem sahada kaldı, hem rakibi, hem de hakemi kontrolü altına aldı, arkadaşlarını toparladı ve sonra da kusursuz bir gol attı ki anlamı şuydu; “beyler maçı çeviriyoruz!”
Gerçekten bu sezon İrfan Can ile Mert Hakan çok büyüdüler.
Kazandıran; “lider” oyuncu rolünü üstlendiler.
Bundan daha değerlisi ve gereklisi yok Fenerbahçe’de.
Çünkü öyle ya da böyle bazı detaylar var Fenerbahçe Lige başladığı tempoda ve oyunda değil.
Bazı oyuncularının ekstra düşük performansını izliyoruz ki bunlar Fenerbahçe’yi bugünlere getirmiş futbolcular.
Hala geriden oyun kurma konusunu çözemediler.
Ayrıca isabetli orta, duran top kullanımı da Fenerbahçe seviyesindeki bir takım için fazlasıyla düşük kalıyor.
Fakat geçtiğimiz sezonlara kıyasla direnen ve maç kazanmasını bilen, çeviren bir takım izliyoruz.
Öyle olduğu için de Avrupa’da çeyrek finalin kapısına kadar gelen bir Fenerbahçe gerçeği var ortada.
Haftaya mutlak kazanmak zorunda olduğu çok önemli bir Trabzonspor maçı var. Bu karşılaşmanın gerilim düzeyinin Pendikspor’dan da yüksek olacağını tahmin etmeye gerek yok sanırım.